İleride anne ya da babanızın mesleğini sürdürmek ister misiniz?
Çok istiyorum.
Farklı bir alanda çalışmak isterim.
Kendim bir şey yapamazsam belki o zaman
Devam ettirebilecek bir meslekleri yok
 
  
 
 
   
Efsaneler /

İç-Oğuz, Dış-Oğuz beyleri Bayındır Hanın sohbetine toplanmıştı. Bay Büre Bey dahi Bayındır Hanın sohbetine gelmişti. Bayındır Hanın karşısında Kara Güne ozan oğlu Uruz durmuştu. Sol yanında Kazlık Koca oğlu Bey Yü-nek durmuştu. Bay Büre Bey bunları gördüğünde ah eyledi. Başından aklı gitti. Mendilini eline aldı. Boğ üre boğ üre ağladı. Böyle edince, kalabalık Oğuz arkası, Bayındır Hanın güveysi Salur Kazan kaba dizinin üzerine çöktü. Bay Büre Beyin yüzüne baktı.
 —Bay Büre Bey ne ağlayıp sızlarsın, dedi Bay Büre Bey;
— Han Kazan, nice ağlamayayım, nice bozlamayayım? Oğulda mirasçım yok, kardeşte kaderim yok. Allah taâlâ beni lânetlemiştir. Beyler, tacım tahtımı için ağlarım. Bir gün oladüşem,  ölem,  yerimde  yurdumda  kimse  kalmaya, dedi. Kazan:
— Maksudun bu mudur? dedi.
Bay  Büre  Bey:
— Evet budur. Benim dahi oğlum olsa, Han Bayındırın   karşısına  geçse dursa,   kulluk  eglese;  ben dahi  baksam, sevinsem, öğünsem, güvensem dedi. Böyle   deyince   Oğuz   Beyleri   yüzlerini   göğe tuttular. El kaldırıp dua eylediler. Allahü ta âlâ sana bir oğul versin dediler, Ol  zamanda  beylerin  hayır duası  da,  lanet
duası da kabul olunurdu. 6ay Bican Bey dahi yerinden doğruldu.
— Beyler, benim.dahi hakkıma bir dua eyleyin, Allahü taâlâ bana da bir kız vere dedi.
Kalabalık Oğuz Beyleri el kaldırdılar. Dua eylediler. Allah sana da: bir kız vere dediler.
Bay Bican Bey:
— Beyler Allahü taâlâ bana bîr kız verecek olursa, siz tani’k olun, benim kızım Bay Büre Beyin oğluna beşik kertme yavuklu olsun, dedi.
Bunun üzerine birkaç zaman geçti. Allahü taâlâ Bay Büre Beye bir oğul, Bay Bican Beye bir kız verdi. Kalın Oğuz Beyleri bunu işittiler. Neşelenip sevindiler. Dede Korkut Bay Büre •Beyin oğluna Bamsı Beyrek adını koydu. Bamsı Beyrek büyüyüp delikanlılık çağına girdikten sonra bir gün ava çıktı. Bir geyiğin peşine düştü. Geyiği kovalaya kovalaya bir yere geldi. Ne gördü Sultanım? Gördü gök çayırın üzerine bir kırmızı otak dikilmiş. Varıp:
— Bu otak kimin ola? dedi.
Haberi yok ki, alacağı alagözlü kızın otağı olsa gerek. Bu otağın üzerine varmaya edeblendi. Ne zaman olursa olsun, hele ben avımı alayım dedi. Otağın önüne erişti. Geyiği öldürdü. Baktı gördü, bu otak Banı Çiçek’in otağı imiş ki Beyrek’in beşik kertme nişanlısı, sözlüsü imiş. Banı Çiçek otaktan bakardı.
— Bre dadılar! Bir kavat oğlu kavat bize erkeklik mi gösterir?
Varın, bundan pay dileyin, görün ne der, dedi. Kısırca yenge derler bir hatun vardı. İleri vardı. Pay diledi.
- Hey Bey yiğit! Bize dahi bu geyikten pay ver dedi.
Beyrek:
- Bre dadı!  Ben avcı değilim. Bey oğlu beyim. Hep size, dedi. Ama sormak ayıp olmasın bu otak kimindir?
Kısırca yenge:
— Bey yiğitim, bu otak Bay Bican Beyin kızı Banı Çiçek’indir, dedi. Öyle olunca, Beyrek’in kanı kaynadı, sessizce geri döndü. Kızlar geyiği  ’kaldırdılar.  Güzeller  şahı  Banı Çiçek’in önüne getirdiler.  Baktı  gördü ki bir
sultan, semiz yabanî geyiktir. Banı Çiçek:
— Bre kızlar, bu yiğit ne yiğittir.
Kızlar:
— Vallahi sultanım, bu yiğit yüzü peçeli güzel yiğittir. Bey oğlu bey İmiş, dediler.
Banı Çiçek:
— Hey, hey davalar! Babam bana, ben seni, yüzü peçeli Beyrek’e vermişim, derdi. Olmaya kim bu ola. Bre çağırın haberleşeyim. Çağırdılar Beyrek geldi. Banı Çiçek yaşmaklandı, haber sordu:
— Yiğit gelişin nereden? Beyrek:
 — Iç-Oğuzdan, dedi.
— iç-Oğuzdan kimin nesisin?
— Bay Büre oğlu Bamsı Beyrek dedikleri benim, dedi.
KlZ:
— Ne iş için geldin, yiğit? dedi.
Beyrek:
— Bay Bican Beyin kızı varmış, onu görme¬
ye geldim, dedi.
Kız:
— Ol öyle adam değildir kim, sana görüne. Ama  ben  Banı  Çiçek’in  dadısıyım.  Gel  imdi seninle ava çıkalım. Eğer senin atın benim atımı geçerse, onun atını dahi geçersin. Hem se¬ninle ok atalım. Beni geçersen, onu dahi geçersin. Ve hem seninle güreşelim. Beni bozarsan, onu dahi hazarsın. Beyrek:
— Hoş imdi atlanın, dedi.
İkisi atlandılar. Meydana çıktılar. At teptiler. Beyrek’in atı kızın atını geçti. Ok attılar. Beyrek, kızın okunu yardı. Kız:
— Bre yiğit! Benim atımı kimsenin geçtiği yok. Okumu kimsenin yardığı yok. imdi gel seninle
güreş tutalım, dedi.

Hemen Beyrek attan indi. Kavuştular. İki pehlivan olup birbirine sarmaştılar. Beyrek götürür, kızı yere vurmak ister. Kız götürür, Bey-rek’i yere vurmak ister. Beyrek bunaldı. Bu kıza basılacak olursam, kalabalık Oğuz içinde başıma kakınç, yüzüme tukunç ederler, dedi. Gayrete geldi. Kavradı, kızın dizlerini sardı, memesini tuttu. Kız gocundu. Bu defa Beyrek kızın ince beline girdi. Dizlerine sarıldı. Arkası üzerine yere vurdu. Kız:
- Yiğit, Bay Bican’ın kızı  Banı Çiçek benim, dedi.
Beyrek üç Öptü,  bir dişledi.  Düğün  kutlu olsun, Han kızı diye, parmağından altın yüzüğü çıkardı,  kızın parmağına geçirdi.
- Aramızda bu nişan olsun, Han kızı, dedi.
Kız:
- Madem ki böyle oldu, hemen şimdi acele etmek gerek, ’Bey oğlu, dedi.
Beyrek dahi:
— Nola hanım baş üzerine, dedi. Beyrek   kızdan  ayrılıp evlerine geldi.  Ak sakallı babası karşı geldi.
— Oğul bugün Oğuzda ne gördün, ded\.
— Ne göreyim, oğlu olan evermiş, kızı olan göçürmüş.
Babası:
— Oğul, ya seni evermek mi gerek? dedi.
— Evet, öyle, aksakallı  aziz baba, evermek gerek, dedi.
Babası:
— Oğuzda kimin kızını alıvereyim? dedi.
Beyrek:
— Baba, bana bir kız alıver, kim ben yerimden kalkmadan, ol kalkmak gerek. Ben karakoç atıma binmeden, O’l binmek gerek. Ben kırıma varmadan, ol bana baş getirmek gerek. Bunun gibi kız alıver bana baba, dedi,
Babası Bay Büre Han:
— Oğul sen kız istemezsin kendine bir yoldaş istersin.  Oğul   meğer senin  istediğin  kız: Bay Bican kızı Banı Çiçek ola, dedi.
- Evet, öyle, evet aksakallı aziz baba, benim dahi istediğim odur.
Babası:
— Ey oğul, Banı Ciçek’in bir deli kardeşi vardır, adına Deli Parçar derler, kız dileyeni öldürür.
Beyrek:
— Öyleyse nideiim? dedi.
Bay Büre Bey:
— Oğul,  Oğuz  Beylerini  davet  edelim.   Nice maslahat görürlerse ona göre iş edelim, dedi.
Oğuz Beylerini davet ettiler. Ağır, ağır konukluk ettiler. Oğuz Beyleri:
- Bu kızı  istemeye kim varabilir? dediler.
Maslahat gördüler ki, Dede Korkut varsın, dediler.
Dede Korkut Kaçar’ı razı etti. Oğuz zamanında bir yiğit ki evlense, ok atardı, oku nereye düşerse orada gerdek dikerdi. Beyrek Han dahi okunu attı, dibine gerdeğini dikti. Adaklısından ergenlik bir kırmızı kaftan geldi, Beyrek giydi. Yoldaşlarına bu iş hoş gelmedi. Kızdılar. Beyrek:
— Neye kızdınız? dedi.
- Nasıl kızmayalım? Sen kızıl kaftan giyersin, biz ak kaftan giyeriz, dediler.
— Bu kadar şeyden ötürü niye kızıyorsunuz?
Bugün ben giydim. Yarın vekilim giysin. Kırk güne değin sıra ile giyiniz, ondan sonra bir dervişe verelim, dedi.
Kırk yiğit ilen yiyip, içip otururlardı. Kâfirin casusu bunları casusladı. Varıp Bayburt Kısarı Beyine haber verdi:
— Ne oturuyorsunuz, Sultanım, Bay Bican ol sana vereceği kızı, Beyrek’e verdi. Bu gece gerdeğe giriyorlar, dedi. Ol melun yedi yüz kâfir ile ot koşturdu. Seyrek ap alaca gerdeği içinde yiyip, içip bîha-ber otururdu. Gece uykusunda kâfir otağa koyuldu. Naip kılıcını sıyırdı, eline aldı. Benim başım Beyrek’in başına kurban olsun, dedi. Naip yaralandı, şehit oldu. Otuz dokuz yiğitlen-Beyrek tutsak gitti.
Tan attı gün doğdu. Beyrek’în atası, anası, baktı gördü kim gerdek görünmez olmuş. Ah ettiler akıllan başlarından gitti. Gördüler ki içeride kuzgun kalmış, tazı dolaşmış dışarıda kalmış. Gerdek paralanmış, naip şehit olmuş. Beyrek’in babası kaba sarığını kaldırıp yere çaldı. Çekti yakasını yırttı. Oğul, oğul! deyip böğürdü, inleyip ağladı. Ak perçemli anası buldur, buldur ağladı. Gözünün yaşını döktü. Acı tırnağını ak yüzüne çaldı. Al yanağını çekti. Kargı gibi kara saçını yoldu, Ağlayıp, sıızlayıp evine geldi. Bay Büre Beyin kızı, gelini kaskas gülmez oldu. Kızın kına ak eline yanmaz oldu. Yedi kız kardeşi ak çıkardılar, kara elbiseler giydiler. Vay benim kardeş! Muradına, maksuduna ermeyen bir tane kardeş, deyip ağlaştılar, böğrüştüler. Beyrek’in yavuklusuna haber oldu. Banı Çiçek karalar giydi. Ak kaftanını çıkardı. Güz elması gibi al yanağını çekti yırttı. Vay al duvağımın sahibi! Vay alnımın, başımın umudu! Vay şart, yiğititm! Vay şahbaz yiğitim! Doyunca yüzüne bakmadığım hânım yiğit! Nereye gittin, beni yalnız kodun canım yiğit! Göz açıp gördüğüm, gönül ile sevdiğim, bir yastığa baş koyduğum, yolunda öldüğüm, kurban olduğum! deyip, zarı, zarı ağladı.