Bölüm 3 – Gül’ün Tuzağı

Bebeklerimiz, her zaman olduğu gibi oyun oynuyorlardı. Hepsi birden Ekin’in 
evindeydiler. Ama yanlarında bir kişi yoktu, Gül! Hiç birinin aklına gelmese 
de bahçede hain planlar yapıyordu. Bebekleri sinirlendirmek hoşuna 
gidiyordu. Nedenini kendisi bile bilmediği halde!

- İçimde garip bir duygu var, Özgür.
- Ne gibi?
- Sanki çok kötü bir şey olacak.
- Nasıl yani?
- Ya anlasana işte! Sanki bize kötü bir şeyler olacak...

O anda Yasmin ve Yasemin de bu lafları duyunca söze karıştılar...

- Hislerine fazla güvenme, Ekin.
- Evet, hislerime güvenmemeliyim ama bunu başaramıyorum.
- Hi! Yoksa Ekin’in içine bir canavar girmiş olmasın?
- Saçmalama, Özgür.

Hepimizin de bildiği gibi Özgür, çok korkak, ürkek bir çocuktu. Küçücük bir 
olaydan bile, büyük ve korkutucu sonuçlar çıkarabiliyordu. Acaba bunu 
kendisi de istiyor muydu, yoksa istemiyor muydu?

- Bu hiç de saçma değil!

Bu sözünü büyük bir gürlemeyle söylediği için, bahçede duran Gül de bunu 
farketmişti. Bu durumdan yararlanarak bir şeyler söylemek ve bebekleri 
kızdırmak istiyordu. Vay hain Gül, vay!

- Au! Neden ona kızıyorsunuz? Gerçekten de canavarlar vardır. Sessizce 
yaklaşırlar. İçine girerler. İçinde bir anda bir korku belirir. Sonra da 
öldürürler. Daha sonra ise...
- Yeter, Gül! Bu hiç de komik değil!
- Aa! Yapma ama Ekin! Ben sadece canavarların ne yaptığını söylüyordum...

Daha sonra da çıkıp gitti. Özgür, Gül’ün bu laflarýna inanmıştı. Canavarlar 
hakkında çok şey biliyor gibiydi. Acaba ondan bir þeyler öğrenebilir miydi? 
Bunu yapabilir miydi? Denemesi gerekiyordu; fakat bu iş onun için çok zor 
bir iş olacaktı...

Özgür, Gül’ün arkasından koşmaya başladı...

- Özgür, nereye?
- Hiç!
- Bizden bir şey saklamıyorsun, öyle değil mi?
- Yo!


Daha sonra koþşmasına devam etti; fakat arkasında kalan diğer bebeklerin 
birbirlerine neler fısıldadığını duyamamıştı. Bunu çok merak etse de koşmaya 
devam etti.

- Hey, çocuklar. Sizce Özgür nereye gidiyor?
- Hiçbir fikrim yok; ama bize söylemediğine göre...
- Bize söylemediğine göre ne?
- Mutlaka kötü bir şey olmalı...
- Yani öyle mi diyorsun?
- Evet.
- Korkak ve temiz kalpli Özgür, kötü bir şey yapacak? Ha, hay! İşte buna 
gülünür. Böyle bir şey mümkün değil.
- Emin misin?
- Sen de bir düşünsene böyle bir şey olabilir mi?
- Hım, evet, sanırım olamaz.
- O zaman?
- Onu takip edelim mi?
- Hayır, bundan hoşlanmaz.
- Ama bunu yapmalıyız.
- Yapmamamız gerektiğini biliyorsun, Ekin!
- Peki, siz kalın! Ben gidiyorum...

Daha sonra arkasına bile bakmadan koşmaya başladı; fakat...

- Dur, Ekin! Biz de geliyoruz.

Ekin’in yüzünde garip bir tebessüm belirdi ve kızları bekledi. Sinsice 
Özgür’ü takip ediyorlardı. Acaba nereye gidiyordu? En sonunda durdu. Bunu 
gören takip ekibi de durdu. Özgür, Gül’ün yanına gitmişti. Şimdi onunla bir 
şeyler konuşuyordu.

- Seni salak Özgür! Neden beni takip ettin?
- Bağırma, Gül. Sana bir şey soracağım.
- Git be, senle uğraşamam şimdi!
- Ama çok önemli.
- Sana git dedim!
- Ama canavarlarla ilgili.

Sanki Gül’ün kafasında bir şimşek çakmıştı. Anında aklına bir şey gelmiş ve 
anında “peki” demişti.

- Sor bakalım soracağını!
- Şey, bana canavarları anlatmanı istiyorum...
- Ya, öyle mi?
- Evet, öyle.
- Ama önce benim dediğimi yapacaksın, tamam mı?
- Tamam!

Gül, takip ekibini görmüştü. Onların kendisini dinlediğini de görmüştü. Ama 
gördüğünü fark ettirmemişti. Onlara öyle bir tuzak hazırlayacaktı ki...

- Şimdi bana bir kürek getir!
- Ne yapacaksın?
- Yoksa, canavarları öğrenmek istemiyor musun?
- Tabi öğrenmek istiyorum...
- O zaman, koş!
- Peki.

Bu konuşmayı başka bir yerde yaptıkları için, takip ekibi yerlerine 
dönmüştü. Önemli bir şeyin olmadığını anlamışlardı. Fakat yine de çok 
tedirgindiler...

- Özgür, nereye?
- Seni ilgilendirmez, Ekin!

Özgür’ü hiç böyle asabi görmemiş olan Ekin, çok şaşırmıştı...

- Neler oluyor Özgür?
- Seni ilgilendirmez dedim!
- Ama bana söylemelisin!
- Ya, öyle mi bay komutan! Beni hep sen yönlendirdin. Artık senin sözünü 
dinlemeyeceğim! Senin dediğini yapmayacağım. Artık beni rahat bırak! Çünkü 
ben özgürüm!

Bu konuşma, ikisinin arasının açılmasına neden olmuştu. Neden kavga 
etmişlerdi ki? Bu kavga kötü olaylara yol açacaktı. Ama bunu hiç kimse 
bilmiyordu. Yazar dışında...

- Bu kez de onu takip etmeliyiz!
- Hayır, Ekin! Artık bunu yapamayız!
- Peki, siz kalın ben gidiyorum!

Bu kez arkasına baka baka giden Ekin, diğerlerinin gelmediğini görünce 
vazgeçti. Ama büyük bir hata yaptı. İçinden “ne de olsa o, artık benim 
arkadaşım değil” diye geçirdi. Ama onu yine de hala arkadaşı olarak 
sayıyordu.

Özgür, küreği Gül’ün yanına getirmiş ve önüne koymuştu.

- Al işte sana kürek!
- Al o küreği eline!
- Niyeymiş?
- Peki, ben de canavarları başkasına anlatırım.
- Tamam, tamam!
- Hah, şöyle!
- Ne yapacağım?
- Şurayı kazmaya başla!
- Tamam!

Tam 6 saat kazdı. Sonunda bitmişti kazma işi. Ama daha iş vardı. Ve akşam 
olmuştu. Neyse ki bugün Ekinlerde kalacaklardı...
Diğer Gün...

- Özgür! Uyan!
- Hı, ne?
- Kalksana be!
- Niye?
- Yapılacak çok iş var da ondan.
- Üzgünüm, yapamam!
- Canavarları başkasına mı anlatsam acaba?
- Öf, tamam kalkıyorum!

Yarım saat sonra bahçede...

- Şimdi kazdığın yerin üstünü yapraklarla kapat. Üstüne biraz da kum at, çim 
koy!
- Peki!

1 saat sonra...

- Oh! Bitti!
- Aferin sana!
- Hadi şimdi canavarları anlat!
- Hop dedik! Dur bakalım! Daha tüm iş bitmedi.

Özgür, çok yorulmuştu. Gül, Özgür’e çok iş yaptırmıştı. Fakat devam 
etmeliydi; yoksa canavarları öğrenemeyecekti.

- Şimdi yapman gereken diğerlerini bu yöne doğru yürütmen.
- Tamam!

Özgür, yorgunluğundan, arkadaşlarının, kazdığı çukura düşeceklerini 
anlayamamıştı. Onları çağırdı. Sonra da Gül’e doğru koştu.

- Tamam, bitti!
- Ee?
- Hadi anlat!
- Neyi?
- Canavarları!
- Peki, anlatıyorum. Canavar diye bir şey yoktur.
- Ne?!
- Evet!
- Bana bunu demek için mi bu kadar iş yaptırdın?

Bunu dedikten hemen sonra bir çakılma sesi geldi...