Okullarda eğitsel kolların yararına inanıyor musun?
Evet, güzel çalışmalar yapılıyor
Hiç bir yararı yok
Bazı kollar okul süresince çok aktifler
 
  
 
 
   
Özel Günler / 29 Ekim
 
Atatürk ten Anılar
 

CUMHURİYET

Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa’ya gidiyordu. Kalabalık bir halk kütlesi iskelede etrafım çevirmiş bulunmakta idi. Bir kadının, elinde bir kağıtla Atatürk’e yaklaştığıgörüldü, ihtiyar, zayıf bir kadındı. Ata’nın yolunu keserek titrek bir sesle:
- Beni tanıdın mı oğul? dedi. Ben sizin Selanik’te komşunuzdum. Bir oğlum var; Devlet Demir Yolları’na girmek istiyor. Siz, onu alsınlar, dediniz. Fakat müdür dinlemedi. Oğlumu yine işe almamış... Ne olur bir kere de siz söyleseniz.
Atatürk’ün çelik bakışlı gözleri samimiyetle parladı... Elleriyle geniş jestler yaparak ve yüksek sesle:
- Oğlunu almadılar mı? dedi. Ben tavsiye ettiğim halde mi almadılar? Ne kadar iyi olmuş... Çok iyi yapmışlar... İşte Cumhuriyet böyle anlaşılacak...
Kadın kalabalığın içinde kaybolmuştu. Ve Atatürk adeta coşku dolu bir sesle:
- İşte Cumhuriyet’ten beklediğimiz netice... diyordu.

Hulusu KÖYMEN

--------------------------------------------------------

BEN CUMHURİYETİ BÖYLE KAZANDIM

Ankara, Cumhuriyetin 10. yılının büyük ve ölçüsüz sevinci içindedir. Şehir baştanbaşa ışıklarla donatılmıştır. Eğlence yerlerinde her Türk, tam bir şuurla devrimin nimetlerini idrak ederek neşe içinde eğlenmektedir.
Atatürk, resmî baloların verildiği yerlere uğradıktan sonra Halkevi’ne de teşrif ediyor. Orada, ulusal ve yerel kıyafetleriyle coşan ve coşturan Türk köylüleri ile karşılaşıyor.
Bir gün bu milleti ve bu memleketi kurtarmak için atıldığı mücadelede kendisine yegane kudret kaynağı olan bu temiz yürekli vatan evlatlarının neşelerinden son derece duygulanıyor. Onları bir süre seyrettikten sonra doğru Çankaya’ya teşrif ediyorlar ve:
      - Efeleri buraya getiriniz... emrini veriyorlar.
Efelerin Çankaya’da Atatürk’ün sofrasında nasıl coştuklarını ve nasıl coştuduklarını tasvire imkan yoktur. Büyük Ata, sahnenin en heyecanlı bir anında Ankara efelerinden birine soruyor:
- Efe, sen benim için ne yapabilirsin?
Efe, tereddüt etmeden cevap veriyor:
- Her şey...
-Mesela...
-Ölürüm...
Şimdi bütün dikkatler Atatürk’e çevrilmiştir. Kimse konuşmuyor, onları dinliyordu. Atatürk gözlerini etrafındakiler üzerinde bir defa gezdiriyor. Sonra:
- Efe, sözünde samimi misin?
- Emir sizindir Ata’m.
Atatürk elini dizinin üstüne vuruyor:
- Koy basını buraya...
Efe derhal basını Atatürk’ün dizlerine koydu ve basını koyar koymaz şakağında bir soğuk temas hissetti. Bu, Atatürk’ün şakağına dayadığı tabancanın namlusunun soğukluğu idi..
Efe, Ata’sı için ölümü seve seve kabul edebilirdi. ’Fakat Atatürk ona kıyacak mıydı?
Bütün gözlerin rengi bir anda solmuş, heyecan son haddini bulmuştu. Nefes almaktan korkuyolardı ve gözler Atatürk’ün elindeydi. Tabanca efenin şakağına dayanmıştı. Fişek sürülmüş ve emniyet açılmıştı. Atatürk bir saniye bile tutmayan bir zaman içerisinde ve göz ile fark edilemeyecek bir hızla tabancanın namlusunu şakağın yanında, belki bir santim kadar kaydırarak tetiği çekiyor.
Derin sessizliği yırtan korkunç tabanca sesi...
Kalpler sanki yerinden kopacak.
Hazır bulunanların hepsinin beti benzi, kül rengini almıştı.
Fakat efenin başı hala Ata’nın dizindedir ve efede en küçük bir kımıldama yoktur.
Atatürk, efenin başım dizinden kaldı nyor, temiz alnım dudaklarına doğru çekiyor ve öpüyor.
Hala biraz önceki havanın etkisinden kurtulamamış olanlara:
- İşte, ben Anadolu harbini, Cumhuriyet’! bunlarla ve böyle canlarım esirgemeyenlerle kazandım, diyor.

Niyazi Ahmet Banoğlu